20.11.2017

Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırmaları Derneği




   Bir zamanlar bizim de uzaya roketler fırlattığımızı ve bunu "liseli" bir grup gencin başlattığını biliyor muydunuz?


   Lagari Hasan Çelebi’den 3 asır sonraya, soğuk savaş dönemine gidiyoruz. Amerika ve Sovyetler arasındaki uzay yarışının başladığı 1957’ye. Yarışa hızlı başlayan Sovyetler, Sputnik I adında, basketbol topu büyüklüğündeki bir uyduyu fırlatarak dünyada bir ilki başarmıştır.





   Geri kalmak istemeyen Amerika kendi uydularını göndermek için hazırlık yaparken, Sovyetler de Sputnik 1’den sonraki uydulara çalışmaktadır. Tüm dünya 2 ülke arasındaki uzay yarışını ilgiyle izlerken, Bandırma’da yaşayan bir grup liseli de bunu büyük bir merakla takip etmektedir. İsmini Kore’de şehit düşmüş Mehmet Gönenç’ten alan lisede okuyan gençler, Sputnik I’in fırlatılmasından etkilenerek Füze Kulübü kurarlar.







   Kulüpte amatör etkinlikler yapılır; uzay, evren, uzaylılar, dünya dışı yaşam gibi konularda tartışmalar düzenlenir, paylaşımlar yapılır. 2 Yıl sonra kulübü büyüterek derneğe çevirirler ve ismini de “Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırmaları Derneği” olarak değiştirirler.


   Derneğin ilk işi dünya çapında faaliyet gösteren astronomi ve uzay organizasyonlara üye olmak ve onlarla bilgi alışverişi yapmak olur. Ve sıra hayalleri gerçeğe çevirmeye gelmiştir. 1 m boyunda, 3 kg ağırlığındaki bie roket yaparak fırlatırlar. 40 m yükselen roket denize düşer. Fırlatmayı izlemeye gelen basın alay eder ama onların pes etmeye niyeti yoktur. 2. Roketlerini yapıp fırlatırlar ama 15 m sonra o da düşer. Gençler bu defa ulusal basında yer almış ama onlar da alay etmişti. Cumhuriyet’in baş editörü “Onlar başka dünyalarda yaşıyorlar.” demişti. Ancak ne parasızlık, ne de basının alay etmedi gençleri durduramaz. Bu defa 2 katlı ve otomatik ateşleme sistemine sahip bir roket yaparlar. Roket bu defa 750 m’ye kadar çıkar. Başarılı olan bu deneme sadece ulusal basında değil, uluslararası dergilerde de bile yer alır. Bu durum ABD'nin dikkatini çeker, Amerika Basın Ataşeliği, Amerika’da yayınlanmak üzere dernek başkanı ile röportaj yapar. (istihbarat) Bir avuç gencin bu başarısı derneğe üniversitelilerin, uzmanların, akademisyenlerin katılmasını sağlar. Üye sayısı hızlı bir şekilde artar.





   Denemeler değişik roketlerle devam eder, aynı yıl içinde biri 150m’ye, diğeri 300m’ye çıkabilen ve paraşütle inebilen roketler fırlatılır.






   O sırada derneğe katılanlardan biri de Kirkor Divarcı isimli İTÜ Makine Mühendisliği’nde görevli bir akademisyendir.





   Onun hayali Marmara 1 ismini verdiği bir projedir. Bu projeyi hayata geçirmek için evlenmek için ayırdığı 400 lirayı projeye yatırır. Kirkor, ekiple birlikle gece gündüz çalışır ve Marmara 1 roketinin 30 Ağustos 1962’de yani, Zafer Bayramı’nda fırlatılmasını planlar. O gün geldiğinde, halkın ve basının heyecanlı bakışları arasında roket fırlatılır, ilk denemede sorun çıkar ancak 20 dk sonra fırlatılır. 920m yükselen roket, bu irtifada infilak eder, ot ve çalılardan oluşan bir alana düşerek yangın çıkartır. Basının çoğu yine eleştirir.





   Gazeteleri okuyan halk da ekiple dalga geçmeye başlar, ancak bunlar ne Kirkor’un ne de ekibin moralleri bozar, aksine daha da hırslanırlar. Ve sadece 4 gün sonra, yine kalabalık bir ortamda Marmara II isimli roketi fırlatırlar, bu defa gülme sırası Kirkor ve ekibinindir. Roket büyük bir başarıyla fırlatılmış, 822m yükseğe çıkarak toplamda ise 15 km yol kat etmiştir. Bu başarı haliyle her tarafta yankılanır. Bu başarı devletin ve askerin de dikkatini çeker. Dönemin Cumhurbaşkanı ve Genel Kurmay Başkanı ekiple görüşür, destek sözü verirler.





   Destekler çok olmasa da ekip için motive edicidir, bu motivasyonla yeni projeler hazırlanır, daha güçlü, daha uzağa gidebilen roketler.





   O günlerde ekip, katıldığı uluslararası roket yarışmasında Amerika ve Almanya’nın ardından dünya 3.sü olur. (Nereden nereye gelmişiz) Marmara'dan sonra Hürriyet, Ata, Kıbrıs, Vega, Siriüs gibi yeni projeler başlar, ekip neredeyse her hafta bir füze denemesi yapmaktadır.





   Bunlardan biri olan Marmara 4 o kadar başarılı olur ki, 5415m’ye yükselir. Artık Kirkor’un ve ekibin amacı çok daha öteye gidebilmektir.





   Yeni projelerden Vega, o kadar iddialıydı ki, ağırlığı 300 kg, boyu ise 3.6 m uzunluktaydı, menzili ise "410 km" olarak tasarlanmıştı. Ancak en heyecan verici proje Aktrüs idi. 500 kg ağırlığında ve 4 m uzunluğundaki bu projenin amacı uzaya canlı göndermekti. (uzaya canlı!!) Aktrüs’ün kapsülüne bir fare konulacak, yol boyunca farenin tüm hareketleri kaydedilecek, roket 150 km’ye ulaşınca da kapsül ayrılacaktı. Kapsül ayrıldığı zaman da paraşütle dünyaya inecek, böylece farenin durumu görülebilecekti. Devamında da "insanlı uçuşlar" planlanacaktı.


   Ancak gelinen bu seviye birilerinin dikkatini çekince, bir anda devreye görünmez eller girdi. Tüm destekler bir anda bıçak gibi kesildi. Bu da yetmezmiş gibi ekibin beyni olan Kirkor’un evinde "aniden" bir yangın çıktı ve tüm projeler, kayıtlar, hesaplar ne varsa kül oldu. Kirkor bu olaydan çok etkilendi, adeta hayata küstü ve tüm projelerden elini eteğini çekti. Devamında da ekip üyeleri hızla dağıldı. Kısıtlı imkanlarına rağmen, uzay konusunda Amerika ve Rusya ile yarışan ekipten geriye gazete küpürleri ve kurdukları o dernek kaldı. Dernek bugün hala Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırmaları Derneği (HUZAD) ismiyle faaliyet gösteriyor... Nereden nereye değil mi?


   Kaynak: https://twitter.com/lagaribey/status/898260071787790336

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder