11.10.2017

Bilim Tarihindeki En Büyük Haksızlıklardan Biri




   Asıl hikayeye geçmeden önce, hikayenin temelini oluşturan yıldızlar hakkında kısa bir bilgi vermem gerekiyor. Yıldızlar da insanlar gibi; doğarlar, büyürler ve bir müddet sonra da ölürler. Ancak yıldız ölümleri alışılmışın çok ama çok dışında. Toz ve gaz bulutları arasında doğan yıldızların çoğunun kaderi aynıdır. Büyürler, daha da büyükler, sonra bir patlamayla cüceye dönerler.





   "Bazıları şanslı doğar" derler ya, bazı yıldızlar da öyle. Şanslı doğanlar, diğerlerine göre daha büyük ve yoğun kütleyle hayata başlarlar. Zaman geçtikçe bunlar da diğerleri gibi büyür ama onlardan çok daha büyük boyuta, "süper dev" takma adını alacak boyutlara erişirler.





   Süper dev haline gelen yıldızlar, galaksimizde 50 yılda bir olduğu tahmin edilen çok şiddetli bir patlama geçirir (süpernova patlaması).





   Patlamadan sonra ya her şeyi yutan bir kara delik oluşuyor ya da kendisi küçük ama ağırlığı çok çok fazla nötron yıldızları. Bazı nötron yıldızları kendi etrafında çok hızlı bir şekilde dönerek radyo dalgaları ya da X ışınları yayıyorlar, bunlara pulsar deniliyor.




   Hikayemiz de pulsar yıldızlarıyla ilgili. Yani adeta deli gibi dönen ve deniz feneri gibi etrafına anlık ışık (dalga) yayan yıldızlara dair.





   
   İrlanda asıllı Susan Bell mimar babasının astronomi kitapları ve evinin yanındaki gözlemevi sayesinde küçük yaşta astronomiye merak salar. Ancak o yıllarda (1950-1960) gittiği okulda, kızların bilim dersleri alması yasaktır, müfredatı yemek ya da dikiş gibi derslerle doludur. Ailesinin ve diğer velilerin itirazlarıyla Susan, 2 kızla birlikte erkeklerin olduğu bilim sınıfına yerleştirilir ve yıl sonunda 1. olur. Başka bir okuldaki fizik öğretmeni onu çok etkiler, çünkü "çok şey öğrenmeyi değil, az şeyler arasında bağlantı kurmayı" öğrenmiştir. Hayalindeki astronom mesleği için hangi bölüme gitmesi gerektiğini, meşhur bir astronoma sorduğunda aldığı cevap fizik ya elektroniktir. Susan fizik bölümünü seçer, burayı bitirince de hayatını değiştirecek olan Cambridge Üniversitesi'nde doktoraya başlar.





   Doktora tez hocası Antony Hewish'dir ve İlk 2 yıl boyunca kendisine verdiği görev, devasa boyutlarda bir radyo teleskobunu inşa etmektir. 2 Yıl boyunca geceli gündüzlü çalışır, teleskobu zamanında ve doğru olarak inşa etmeyi ve çalıştırmayı başarır.





   Teleskop faal duruma geçince onu kullanma ve gelen verileri manuel analiz etme işi de Susan'a verilmiştir (o yıllarda bilgisayar yok). Susan, teleskoptan her 4 günde bir gelen, 120 m boyundaki yani bir futbol sahası uzunluğundaki grafikleri incelemeye başlar. Gece gündüz demeden bu 120m uzunluğundaki grafikleri yere serer, santim santim inceleyerek verileri analiz ederdi. Çok geçmeden bu devasa uzunluktaki grafiklerde sadece 2,5cm'lik yer kaplayan farklı bir sinyal dikkatini çeker.





   Sinyal küçük ama çok hızlı ve düzenli (periyodik) görünüyordur. Tez hocası ve diğer hocalara danıştığında, aldığı cevap "hata vardır" olur. Hata olmadığına ikna edince, bu defa hocaları sinyalin uzaylılardan geldiğini düşünür ve buna "küçük yeşil adam" manasında LGM1 denilir. Susan, sonraki günlerde verileri incelemeye devam ettiğinde farklı bir kaynaktan, öncekine benzer 2. bir sinyal daha bulur.





   Bu keşfi yaptığında 24 yaşında olan Susan kaynağın uzaylılar yada TV sinyalleri gibi insan yapımı olamayacağını tekrar hocalarına anlatır. Hocaları artık ikna olmuştur, kaynağın nedeni çok hızlı dönen yıldızlardır. Bunlara nabız gibi titreşen yıldızlar manasında pulsar denilir. O yıl içinde 2 sinyal daha keşfedilir ve bu keşfe dair bir makale yayınlanır. Makalenin yazarları arasında hocasıyla Susan da vardır.


   6 Yıl sonra Nobel Fizik Ödülü, "pulsarların keşfindeki üstün hizmetlerinden" dolayı Susan'ın makalede adı geçen 2 hocasına verilir.





   Teleskobu yapan, verileri analiz eden ve sinyali keşfeden "genç kız", ödüle layık görülmemiş, bilerek gözardı edilmiştir. Büyük astronom Fred Hoyle bu durumu, "bilim tarihindeki en büyük haksızlıklardan biri" olarak adlandırdı ama artık olan olmuştu. Susan, buna rağmen kendini bilime adamaya devam etti. Kariyeri boyunca pek çok başka başarılar elde etti, ödüller aldı, hiç durmadı.





   Hala hayatta olan ve Oxford Üniversitesi'nde hocalığa devam eden Susan, geçen yıl bir konferans için İstanbul'a gelmişti.





   O günlerde bir gazeteye verdiği röportajdan kısa bir alıntıyla yazıyı bitirelim.





Kaynak: https://twitter.com/lagaribey/status/892836416371163138

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder